
İnsanlar ile köpekler arasında görülen dostluk, tarihte görülen en eski ve en uzun süreli dostluklardan biridir. Hayatın pek çok alanında köpekler insanlara eşlik etmiş ve hayatı insanlarla paylaşmıştır. Bu dostluğun başlangıcının, bütün köpeklerin atası olduğu kabul edilen kurtlar ile olduğu kanısı yaygındır.
İnsanlar ve kurtların toplumsal örgütlenme biçimlerinin birbirine benzerliği bilinmektedir. İlkel insan yerleşimleri çevresine yaklaşan ve oradaki besin artıklarını bulan kurtların insana yaklaşması “önce liderler beslenir, daha sonra sürü” içgüdüsüyle başlamış, bu içgüdü kurdu, insanın liderliğini kısa sürede kabul etmeye ve avlanma esnasında onu takip etmeye, avdan sonra da köyün yakınına dönmeye yöneltmiştir.
Kurt sürülerinin bu davranışlarını gözlemleyen insanın, onlardan bazılarını benimsediklerini ve yakınlık gösterip ava götürdüklerini ve yardımlarından yararlandıklarını söylemek zor olmasa gerekir.
Köpek, insanın yüzyıllar boyunca evcilleştirdiği pek çok hayvanın ilki, ehlileşmiş bir kurttur. Her iki hayvanın da temel karakteristikleri aynıdır. Hoşnutluklarını kuyruk sallayarak, korkularını, kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırarak, kızgınlıklarını ise dişlerini gösterip hırlayarak gösterirler. Egemenlik alanlarını kokularıyla belirlerler, gebelik ve doğum süreçleri aynı olduğu gibi aynı hastalık ve parazitleri taşırlar.
Köpeğin fiziksel varoluşu ve daha önemlisi toplumsal işlevi hakkında belirli bilgilere sahip olmak için insanın, onun görünüşünü resmettiği ya da onu kendi dünyasına kabul ettiği zamana kadar beklemek gereklidir. İlk köpek resmi M.Ö 4500 yıllarında görüldü. Resimdeki köpek bir avcıya yardım eylemi içerisindeydi. Bu köpek, tabiidir ki günümüz köpeklerinin estetik çizgilerinden farklı bir görüntüye sahiptir.
Firavunlar dönemi Mısır sanatı günümüz cinslerine benzeyen iki
köpeğe ait görüntüyü resmetmiştir. Bunlardan biri tazı, diğeri ise kısa
boylu eğri bacaklı, günümüzün Teckel (Dachshund) türünün benzeridir.
Sonraları, ticari hareketlilik sayesinde muhtemelen Fenikeliler
tarafından doğudan getirilen çoban köpekleri ve diğerleri
![]() |
Çeşitli din ve toplumlar, köpekler hakkında farklı yaklaşımlarda bulunmuşlar, örneğin Mısır''da ölen köpekler için mezarlar yapılırken Persler''de köpek öldürmek suç sayılmıştır. İbrani''ler köpeğe özel bir yakınlık göstermemiş,Tevrat''ta köpek aşağılık bir yaratık olarak yer almıştır. Çin de ise köpek eti değerli bir besin olarak günümüzde dahi mönülerde yer almaktadır.
AVCILIK VE AV KÖPEKLERİ
Bilinen tarih içerisinde nerede avcılık varsa orada köpekler varolmuş ve insan, sürekli olarak türleri geliştirme, yeni cinsler üretme, onları eğitme ve onlara uygun besin maddeleri sağlama eğilimi göstermiştir.
Klasik dönemden önce Grekler, Mısır tazılarının ve Pers molossuslarının
yanı sıra kurt köpeklerine de sahip olmuşlardır. Grek filozofu ve zoolog
Aristoteles, çeşitli köpek cinslerinin listesini çıkarmış ve onlara
geldikleri ülkelerin isimlerini vermiştir. Bu sayede M.Ö.300 yılında
Sirenika, Hint, Mısır ve Epirüs''den gelen köpeklerin varolduğunu
biliyoruz.
Av köpekleri Roma''da büyük saygı görmüş, Latin şair Ovid iyi cins
köpeklerin nasıl üretileceğine dair belirgin yöntemler önermiştir. Bir
köpeğin nasıl eğitileceğine dair ilk tavsiyeler ise yazar M.T Varro''ya
aittir. Özellikle çiğ yemek artıklarıyla beslenen köpeklerin canlılar
için ileride saldırgan ve tehlikeli olacağını düşünmüştür. Bütün
bunlardan hareketle, iki bin yıl kadar önce insanlar arasında köpeklere
yönelik bir ilgi hatta sevgi olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Roma İmparatorluğu''nun çöküş yıllarında, köpek terk edildi ve nihayet
Ortaçağ, köpekler için, avlanma sayesinde yeni bir kurtuluş dönemi oldu.
Şiddetli açlık dönemlerinde yiyecek temini için zengin yoksul herkes
avlanmaya başladı. Savaştan gelen tecrübe ve aletlerle, tuzak ve ağlarla
silahlanıldı. Bu esnada, geniş orman ve bataklıkların üstesinden
gelebilen köpeklerin avdaki vazgeçilmez yardımına muhtaç olundu.
Gene bu dönemde av köpekleri ile ilgili, ilk kez gerçek anlamda
bir uzmanlaşma başladı. St.Hubert Manastırı''nın keşişleri bloodhound
isimli tazıyı üretirken, pointer ve setter gibi bazı av köpekleri avı
araştıracak şekilde yönlendirildiler. Koku duyusu gelişmiş tazılar geyik
avında, greyhound tipi köpekler iz sürmede kullanıldılar. Kunduz köpeği denilen küçük yapılı köpekler tilki ve tavşan inlerine girecek şekilde eğitildiler.
Marco Polo öykülerinde, büyük tatar hanının beş bin köpekle ava çıktığı anlatılırken, Avrupa''da zengin feodal lordların bin civarında tazı ile sürek avları tertipledikleri bilinmektedir. |
AV TÜRÜNE GÖRE TERCİH EDİLEN KÖPEK CİNSLERİ
Tarihsel süreç içerisinde köpeklerin, yapısal özellikleri ve yetenekleri dikkate alınmak suretiyle, farklı avlanma biçimlerine uygun olacak şekilde seçilmelerine ve eğitilmelerine başlanıldığı bilinmektedir.
Günümüz avcılığının en temel unsurlarından biri olan av köpeklerinden , yapılacak avın türüne en uygun olanların seçilmesi, “et temini” amacını tarihin derinliklerinde bırakarak bir tutku, bir zevk haline dönüşen avcılık sporuna gönül verenler için, bu zevkin doruğa ulaşmasındaki en önemli vasıtalardan biridir.
Dünyadaki gelişim göz önüne alındığında ülkemiz avcılığı için çağdaşlaşma adına maalesef çok olumlu şeyler söylemek imkanı azdır. Aynı görüntü, avın türüne göre av köpeği seçimi konusunda da, üzülerek söyleyelim ki aynen mevcuttur. Bilinçli bir köpek seçimi ile ava giden avcıların dışında, kopoy ile keklik avına giden avcılarımızın da varoluşu, konunun önemini gözler önüne sermektedir.
Burada amaç birilerini yermek değil, yapılan yanlışları belirterek açık bir bilincin oluşmasına katkıda bulunmaktır.Bu çerçevede halen dünyada ve ülkemizde yaygın olarak sürdürülen avlanma usulleri ve bu usullere uygun olarak geliştirilmiş köpek türlerinden bahsedilecektir.
Avlanma usulleri
1- Kovucu – iz takipçi köpekler ve tazılarla yapılan av,
2- Fermacı köpeklerle yapılan av,
3- Aportçu köpeklerle yapılan av,
şeklinde üç grup altında tasnif etmek, sanırım yeterli olacaktır.
Bu tasnife göre, ülkemizde belli kurallara uygun olarak avlanan av hayvanları ve bu amaçla kullanılabilecek köpek türleri sırası ile ele alındığında ;
Ülkemizde uzunca bir süreden beri geyik, karaca, ayı, ceylan gibi yaban hayvanlarının avı yasaktır. Bu nedenle kovucu köpeklerle ancak belli şartlar altında domuz, tilki ve tavşan avı yapılabilmektedir. Diğer bir kısım hayvanların (dağkeçisi v.b.) avlanabilmesinin çok özel bazı şartlara bağlı olduğu, domuz için gece yapılan bek avı da köpek gerektirmediği için konumuzun dışındadır. Genellikle sürek avı şeklinde düzenlenen domuz avcılığında ve tavşan avında yaygın olarak kullanılan ve kopoy olarak isimlendirilen köpek türlerinden, halen pek çok ülkede kullanılan ve önemli görülenleri ve belirgin özellikleri şöyle sıralanabilir.
KOPOYLAR
HANNOVER KOPOYU
(Hannoverscher Schweisshund)
19''uncu yüzyılda Almanya''nın Hannover kentinde av me-raklıları tarafından, 5''inci yüzyıldan beri bilinen, Alman brakları ile artık yetiştirilmeyen Harz kopoyunun çiftleştirilmesi ile elde edilmiştir.
Orta – ağır büyüklükte, güçlü kemik yapılı ve sert görünüşlü, yüzde koyu renk maske, kısa - az uzun tüylü, geyik kırmızısı - kırçıllı renkte, erkekler 50-55cm , dişiler 48-53cm yüksekliğinde. Uzun sevk kayışı ile yaralı hayvan izi takibinde zaman geçmiş dahi olsa etkili, iyi kokulu, izi terk etmeyen, sesi güçlü ve yabaniye karşı cesur bir köpektir.
BAVYERA KOPOYU
Bayerischer Gebirgsschweisshud
Hannover kopoyu ile dağ braklarının iyi özelliklerini bünyesinde toplamış, hafif yapılı, iri kafalı, geniş kulaklı, geyik kırmızısından gri kızıla kadar değişik renkte, yüzde koyu renk maske, erkekler 48-50cm, dişiler 45cm''ye kadar boylu, genellikle sevk kayışsız arama yapan çevik ve hareketli bir köpektir.
ALMAN BRAKI
Deutsche Bracke
Üç renkli Westfalya veya Olper brakı olarak da bilinirler. Sık ve sert tüylü, fırça kuyruklu, omuz yüksekliği 45-53cm , kızıl veya sarı renkli, sırtta daha koyu renk ile ağız çevresi, boyun halkası, göğüs, kuyruk ucu ve patiler, tipik beyaz bölgelerdir. Keskin kokulu, izde güvenilir ve dolgun sesli, tavşancı olarak sevk kayışı ile de çok etkilidir.
DACHSBRACKE
Brak ve dachshund karışımıdır. Az yüksek (34-42cm), düz bacaklı, kapalı patili, kaba parlak tüylü, geyik kırmızısı ve siyah renklerde ve fırça kuyrukludur. Özellikle tilki ve tavşan için sesli takipçi, izde güvenilir olup, sevk kayışı ile aramaya da uygundur. Avda sert ve hırçın, diğer zamanlarda yumuşak huyludur.
BRANDLBRACKE
Parlak siyah–kırmızı tüylü olup, dört gözlü olarak da tanınır. Avusturya Alpleri Bölgesi''nde yaygındır. Çok iyi tırmanıcı ve atlayıcı, en zor şartlarda dahi sevk kayışı ile başarılı bir kovucudur .
Ayrıca aynı amaç için kullanılan Rus-Avrupa Laika''sı, Deutscher Wachtelhund, Beagle ve birçok Avrupa ülkesinde özel melezlemeler ile yetiştirilmiş çok sayıda terrier ve brak''lar (Tiroler Bracke, Steinbracke, Swedish Dachsbracke gibi) ile bloodhund melezleri de mevcuttur. Arazi ve iklim koşullarına daha iyi uyum sağlayan türlerin elde edilmesi için sürekli çalışmalar yapılmaktadır.
TAZILAR
Tazılar (koşucu köpekler) ile yapılan av ve tazı adedi ülkemizde yıldan yıla azalmış, iyi tazı örneklerine ise neredeyse hiç rastlanmaz olmuştur. Bununla beraber dünyaca ünlü birkaç tazıyı tanıtmaya çalışalım.
GREYHOUND: Arap tazısı ve sloughi''den türediği düşünülmektedir. İngilizler tarafından mükemmel bir avcı ve atletik yapılı bir köpek olarak geliştirilmiştir. Eskiden geyik ve yaban domuzu avında kullanılırdı. Çok hızlı olması nedeniyle halen köpek yarışlarında ve mekanik tavşan yakalama yarışlarında kullanılmaktadır.
WHIPPET
Melez bir tazıdır, hızı saatte 60km''ye kadar çıkabilmektedir. Dayanıklı bir hayvandır.
AFGAN TAZISI
Çok eski bir köpek cinsidir. Sina Yarımadası kökenli olup Avrupa''ya kaçak olarak getirilmiştir.Uzun tüyleri sırt kısmında kısa, başının tepesinde küme halindedir. Sıcak ve soğuğa dayanıklıdır.
SALUKI
İran''da ceylan avında kullanılan ve bir Arap kenti olan Salug''dan isim almış zarif ve temiz bir köpektir.
BORZOI
Arap tazısı ve kızak köpeklerinden melezleme ile Rusya ''da geliştirildi. Geçmişte kurt avında kullanılmıştır.
SLOUGHI
Mısır kraliyet köpeklerinden türetilmiş olup salukilerle akrabadır. Daha çok Kuzey Afrika ülkelerinde yetiştirilmektedir.
KOVUCU İN KÖPEKLERİ
![]() |
FERMACI KÖPEKLER
Ferma, köpeğin avı bulduğu zaman göstermiş olduğu duruş ve bekleyiş pozisyonudur. Köpeğini ferma pozisyonunda gören bir avcının keyfi sınırsız, görüntü ise seyretmek için doyumsuzdur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de keklik, çil, sülün, çulluk ve bıldırcın avında fermacı köpekler kullanılmaktadır. İyi fermacı köpekler aynı zamanda patrone ferma da yapan, yani avı bulmuş ve fermaya durmuş olan başka bir köpeği gördüğünde, mesafe tanımaksızın ve otomatik olarak kendisi de ferma pozis-yonu alan köpeklerdir.
Patrone ferma, avı gerçekten bulmuş olan köpeğe diğerlerinin gösterdiği bir saygı, bir onore etme olayıdır. Bugün Avrupa''da fermacı köpekler arası yapılan çiftler müsabakasında patrone ferma yapmayan köpekler diskalifiye edilmektedir.
Konunun önemini daha iyi açıklamak için şöyle bir tablo çizilirse, sanırım avcı-larımız patrone ferması olmayan köpeklerini ava götürürken biraz düşünmek zorunda kalacaklardır. Dağda keklik avındasınız, köpeğinizi bir tepeciğe sevk ettiniz, siz de takip ediyorsunuz. Birden köpeğinizin ferma pozisyonu aldığını gördünüz ve yüreğiniz hop etti, yetişmek için daha bir gayretle oraya yöneldiniz. Ama o da ne ? En sevgili av arkadaşınızın patrone yapmayan uyanık (!) köpeği yıldırım hızıyla ava yönelip sizinkinden daha yakın bir mesafeye gidiyor. Ve tabii, zaten tetikte bekleyen keklik alayı size tüfek atma fırsatı dahi tanımadan gürrrrr... Oldu mu ya !..
İşte bu nedenle saygıdeğer avcılar artık bizim için de seçici olma zamanı geldi de geçiyor. Av, doğa aşığı, seher serinliğini içine sindirmeye özlem duyan insanların, meşakkatli ama keyifli bir uğraşıdır. Bu hazzı artırmanın yolu, avcılığın tüm gereklerini yerine getirmekten geçer. O nedenle, iyi uçar avcılığının ancak iyi fermacı köpeklerle yapılabileceğini gözden uzak tutmayalım.
Ülkemizde, nadiren de olsa çok kaliteli örneklerini görebileceğimiz dünyaca ünlü pek çok fermacı köpek türü vardır. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanları kısaca tanıyalım:
İNGİLİZ POINTER
Anavatanı İspanya''dan İngiltere''ye getirilmiş ve orada dünyaca ünlü ferma köpeği olarak geliştirilmiştir. Orta genişlikte kafatası, tipik puanter alın kesmesi, tam çene ve ağız, koyu renk gözler, sık parlak tüyler, diz kapağını geçmeyen uzunlukta ve ince kuyruk, beyaz renkle birlikte siyah, kahverengi, portakal ve sarı renkte pafta ve benekler. Atletik yapılı, güçlü, çevik, son derece seri hareketli, olağanüstü koku yeteneği olan, koşarken dahi fermaya aniden çakılıp kalan, ferması çok çeşitli ve gösterişli, her türlü kuş avında kullanılabilen mükemmel bir ferma köpeğidir.
ENGLISH SETTER
İnce uzun ipeksi tüylü, beyaz üzerine siyah, portakal, limon renginde
benek ve kırçıllı (belton ) renklerde, birçok diğer ülkede olduğu gibi
bizde de lavrak setter olarak bilinen (ünlü yetiştirici Mr.Laverak''dan
dolayı ) dünyaca ünlü, şık ve zarif olduğu kadar avdaki yetenek ve
başarılarıyla da kendisini kanıtlamış bir ferma köpeğidir.
DEUTSCH-KURZHAAR VE DRAHTHAAR
Kısa tüylü ve tel tüylü Alman puanteri de denilen, dayanıklı, uzun yıllardır sürdürülen çalışmalar sonucu koku ve av yetenekleri geliştirilmiş kaliteli iki ayrı cins ferma köpeği
GORDON SETTER
İngiliz ıslahçılarının yetiştirdiği çok yönlü, güçlü, dayanıklı, İngiliz ve İrlanda seterine nazaran daha ağır bir av köpeğidir.
İRLANDA SETTERİ
Güzel rengi ve zarafeti nedeniyle daha çok av amacından uzaklaştırılan kaliteli bir açık arazi köpeğidir.
MAGYAR VISZLA
Macar ferma köpeği, kuyruk az kısa, kısa ve sert tüylü, erken ve iyi eğitilebilen, tarla, orman ve sulak alanlarda yapılan avlarda kullanılabilen çok yönlü bir av köpeği.
Ayrıca ülkemizde çok yaygın olmamakla birlikte Weimaraner, (kısa ve uzun tüylü) Epagneul Bretone, Griffon, Stichelhaar, Pudel Pointer, Deutsch langhaar, küçük ve büyük Münsterlander gibi köpekler de ferma köpekleri içerisinde belirli bir yeri olan köpek türleridir.
APORTÇU KÖPEKLER
Belli bir mahalde beklenilerek veya gezilerek, av esnasında veya avın bitiminde, avlakta vurulmuş olan kuşları bularak aport yapan köpekler ile çeşitli kuş avları yapılmaktadır. Bu çeşit avda en sık kullanılan köpekler Golden Retriever, Labrador Retriever, Cocker-spanieldir.
Ayrıca, suda vurulan avı getirmede kullanılan düz ve kıvırcık tüylü retriever, pudel pointer, chesapeake bay retriever, İrlanda su spanieli, Amerikan su spanieli gibi köpekler de bilinen ve sık kullanılan türlerdir.
Avlanma amacına uygun köpek seçimi:
Her avcı, zevk aldığı ve kendisi için uygun gelen av şekli ile av
hayvanı çeşidine göre en faydalı hizmeti görecek köpeği seçmekte elbette
keyfine göre hareket edebilir. Ancak burada, temelde dikkat edilmesi
gereken şartlar ve kriterler verilmeye çalışılacaktır. Bu nedenle konuyu
iki başlık altında incelemek gerekmektedir.
a- Uygun köpek türünün seçimi :
Her şeyden önce köpeğin yaşayan, canlı bir varlık olduğu, dolayısıyla
çevre ve iklim şartları ile barınak imkanlarımızı gözden geçirmemiz
gerektiği aşikardır. Bu nedenle ormanlık bir alan için bir tazı nasıl
uygun değil ise çok soğuk ve çok sıcak bölgeler de bazı köpek türleri
için uygun değildir. İklimin getirdiği olumsuzlukları, barınak dışında,
ortadan kaldıramayacağımıza göre bölgemiz şartlarına daha uygun türlere
karar vermemiz daha iyi olacaktır. Örneğin çok sıcak bölgeler için uzun
tüylü köpek seçimi kadar çok soğuk bölgeler için kısa tüylü köpek seçimi
de yanlış olabilir. Her ne kadar dünyada yaygın olarak kullanılan
türlerin intibak yetenek sınırları oldukça geniş ise de bölgesel
özelliklerimize en iyi reaksiyonu gösteren türlerden birine karar
veril-melidir. Burada en önemli husus ise seçilecek olan türün, yapılmak
istenen av konusundaki yeteneğidir. Seçilecek köpek, tek bir amaca mı
hizmet edecektir yoksa çok amaçlı mı kullanılacaktır? Kişisel olarak
öncelikle hangi avların yapılacağı ve gidilen avlarda bir köpeğe hangi
işler için ihtiyaç duyulduğu net bir şekilde belirlendikten sonra,
mevcut köpek türlerinden biri tercih edilmelidir.
b-Uygun bireyin seçimi :
Ülkemiz şartlarında her türlü gelişimini tamamlamış, gerekli
eğitimlerden geçmiş ve ava hazır köpek temini, neredeyse imkansız veya
genelde avcı toplumu için ekonomik sınırları zorlayacak bir durumdur. Bu
nedenle öncelikle bir yavru temini daha makuldür. Bu aşamada akla gelen
ilk soru “Nasıl bir yavru alınmalı?” olmaktadır.Yavru seçiminde dikkat
edilmesi gerekli hususları şöylece sıralamak mümkündür.
1- Öncelikle şecereli yetiştiricilik yapan bir işletmeden yavru
edinmeye çalışılmalı, uluslararası tescilli bir tür üzerinde karar
verilmelidir.
2- Mümkün mertebe yavruyu bizzat görüp seçmeye gayret edilmelidir. Yavru
ile yeni sahibi arasında ilk görüşte bir sempatinin oluşması önemlidir.
3- Seçilen türe ait genel fiziksel karakterleri taşıyan, kardeşleri
arasında ayrıcalığı hissedilen bir yavrunun seçilmesine dikkat
edilmelidir.
4- Yavrunun fiziksel görünümü kusursuz olmalı, gözler ve kulaklar sağlam ve temiz olmalıdır.
5- Seçilecek yavru cesur ve kendine güvenli davranan, bir ipin ucuna
bağlı olarak önüne atılıp sürüklenen ölü bir kuşu ısırıp taşıyabilen bir
yavru olmalıdır.
6- Ferma köpekleri için ayrıca, bir sopa ve ipten oluşan ferma eğitimi
oltasının ucuna bağlı cansız bir kuş, yavrunun önüne atılıp
zıplatılarak, yavrunun ferma verip vermediği ve bekleme süresi test
edilmelidir. Ferma yapmayan veya ilgisiz davranan yavrular tercih
edilmemelidir.
7- İnsana rahatça yaklaşan, dokunulduğunda ürküntü göstermeyen, hatta istekli olan yavrular tercih edilmelidir.
8- Şayet, bilinebiliyorsa yavrunun ana ve babasının av yeteneklerinin ileri seviyede olmasına özel önem verilmelidir.
9- Yavrunun iç ve dış parazitlerden arındırılmış olmasına dikkat
edilmeli, şiş karınlı “gebeş” tiplerden ve zayıf, kavruk kalmış
yavrulardan kaçınılmalıdır.
10- Beğenilen yavru dişi bir yavru ise dişi köpeklerin kızgınlık,
gebelik ve emzirme dönemlerinde ava götürülemeyeceği hususu da gözden
uzak tutulmamalıdır.
İstenilen özelliklerdeki bir yavru seçildikten sonra, yavrunun kolay
uyum sağlaması için yeni evine, günün erken saatlerinde getirilmesine
çalışılmalı ve mümkün mertebe ilk gün izinli kalınarak yavruya uzun
zaman ayrılmalı, böylece yavrunun çevre değişikliği stresine girmesine
meydan verilmemelidir.
AV KÖPEKLERİNİN EĞİTİMİ
Eğitimsiz bir köpekle ava gitmek ile, acemi, ne yaptığını, nereye bastığını bilmeyen bir partnerle ava gitmek arasında fark yoktur. Her ikisi de insana avı zehir eder, insanı yola çıktığına pişman eder. Bu nedenle köpekle ava gidecek bir avcı, öncelikle köpeğini eğitmeli, bunun için de köpek eğitiminin nasıl yapılacağına dair bilgi ve sabıra sahip olmalıdır. Günümüzde köpek eğitiminde uygulanan en etkili metod, “Erken Eğitim Metodu” dur. Burada eğitim, yavruların henüz göz ve kulakları açılmadan başlamakta ve yavru 8-12 aylık oluncaya kadar devam etmektedir.
Buradan itibaren av köpeklerinin erken eğitimine ilişkin bilgiler safhalar halinde ve olabildiğince detaylı bir şekilde veril-meye çalışılacaktır.
AV KÖPEKLERİNİN ERKEN EĞİTİMİ :
“Erken eğitim” yeni geliştirilmiş bir kavram olmayıp temelleri çok uzun geçmişe dayanır. Ancak biz insanlar, doğada mevcut olan bu yasayı bir dönemde gözden uzak bulundurduk. Asıl olan, bir şekilde hedefe ulaşmaktır. Ama nasıl ?
Hiçbir yaratık yoktur ki kendisinden sonra gelen nesilleri çevre ile tanıştırmasın. Bu varolabilmenin temel içgüdüsüdür. Amerikalı araştırmacılar son dönemlerde yeni doğan köpek yavrularının oyunla öğrenmeleri esnasında beyin ağırlıklarının arttığını tespit etmişlerdir. Bu alışılmadık bir sonuçtur ve zekânın yalnız doğuştan gelen bir yetenek değil, aksine geliştirilebilecek veya geriletilebilecek bir olgu olduğunun saptanmasıdır. Bebekler ana dillerinin genel hatlarını 3-4 yıl zarfında bir oyun ortamı içerisinde öğrenirler. İkinci ve üçüncü yıldan itibaren herhangi bir zorlama olmadan, yalnızca öğrenme arzusu ile hızlı bir öğrenme süreci başlar. Bu süreçteki çocukluk anıları, öğrenilen şiirler uzun yıllar sonra bile insan beynindeki yerini muhafaza eder ve unutulmaz-lar.Usta olmak için erken alıştırma yapmak gerekir. Eskilerin bir yaşına kadar köpeğe bir şey öğretilmez, eğitim bir yaşından sonra başlar kavramı ne kadar yanıltıcıdır. Çok değil daha yakın zamanlara kadar insanlar için de durum aynı değil mi idi? Tarlada çalışan annenin, bebeğinin huysuzluğunu önlemek için ağzına haşhaş sütü sürdüğü ve uyuttuğu dönemler geçeli çok mu oldu?
Günümüzde artık yedi aylık bebekler dört tekerlekli oturakları ile evin içerisinde istedikleri gibi dolaşıp etrafı keşfediyorlar. Üç aylık bebekler babalarının sırtındaki sepetle çevreyi gözlüyorlar. Pek çok dış etki bebeğin öğrenme ihtiyacını zorlayarak dünyayı erken dönemde tanımasına imkan sağlıyor. Köpek yavrularının öğrenme dönemi bizim kolayca algılayamayacağımız bir yaşta, daha 18-19 günlük iken başlıyor. Bu çağdan itibaren beyin merkezleri bilgi toplamaya hazır hale geliyor, antenler açılıyor. Önemli olan bu antenlerin alacağı yayınları gerçekleştirmektir.
Dışarıda, doğada bu böyle gerçekleşiyor. Erken eğitim metodu, yavruların ilerideki görevleri ve yaşayacakları ortam ile mümkün olan en erken zamanda tanıştırılması anlamına gelir. Önemli olan yavrunun algılama sürecinin başladığı andan itibaren anlayışlı ve yumuşak bir zorlama ile ilk tecrübe ve başarıya ulaşmasını sağlamaktır. Bize düşen görev hata yapmamaya özen göstermektir, zira burada yapılan hataların zararı diğer zamanlara göre daha fazla olacaktır.
Her bireyin öğrenme yetisi aynı değildir. Kimisi erken, kimisi daha geç öğrenir. Doğanın erken öğrenme yasası, edinilen bilgilerin kullanılması demektir.Yavruya verilen bir görev her zaman onun tarafından yerine getirilebilir ve doğru olmalı ve tutarlı bir şekilde tekrarlatılmalıdır.Erken eğitim katı bir kurallar bütünü değildir. Bu metod bilimsel verilerin köpeğimize ve onun sürekli değişen çevresine uydurulması demektir. Burada köpeğin her zaman köpek olarak kalacağı ve eğitimin en temel yasasının “itaat” olduğu unutulmamalıdır.
Doğum sandığında yapılacak gözlemler :
Yaklaşık olarak 63 günde yavruların doğduğunu biliyoruz. Ana, doğum
sandığına koyduğumuz kısa kesilmiş buğday saplarını (saman değil)
kenarlara iterek ortayı boşaltmış ve sandığın içini bir kuş yuvasına
benzetmiş. Yavrular çıplak tahta üzerinde yatıyorlar. Son yavru
doğduğunda, ilk doğanlar emmeye başlamışlar. Kim bu esnada zaman bulur
ve sabrederse önemli gözlemler yapabilir. Yerinden alınarak sandığın
kenarına bırakılan her yavrunun, karşılaştığı bu ilk zorluktaki davranış
biçimi, anasını kokusuyla arayıp buluşu, memeyi arayışı ve emmeye
başlayışı dikkatli bir yetiştiriciye, gelecek için önemli ipuçları
verir.
Gözleri kapalı olan yavrular için gelecek yaklaşık 16 gün, karanlık, sessizlik, emme, uyuma dönemidir. Bize düşen, ara sıra yavrulara bir göz atıp her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmektir.
Gözlerin açılmasına paralel olarak asıl duyu organı olan burun da süratle gelişir ve bu andan itibaren yavru için gerçek hayat başlamış olur. Bu arada kuyruk kesimi gereken türlerde 4''üncü veya 5''inci günlerde bu operasyonun yapılması unutulmamalıdır.
Gözler açıldığı zaman yavrular az da olsa etraflarını görebilecek ışığa sahip olmalılar ve istedikleri takdirde sandıktan dışarıya çıkabilmelidirler. Unutulmaması gereken en önemli hususun yavrunun düşünme ve öğrenme çağının gözlerin açılması ile birlikte yaklaşık 18''inci günde başladığı gerçeğidir.
İLK ÖĞRENİM :
İlk silah sesi :
Yaklaşık 15''inci gün ilk eğitim tatbikatımız başlıyor. Doğum sandığının
hemen yakınında önceden temin ettiğimiz bir mantar tabancasını
patlatıyoruz ve artık bu işlemi her gün tekrarlıyoruz. Bu silah sesi,
onun hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Yavru kısa zamanda bunu
insanın gelişi ile özdeşleştirecektir. Dördüncü haftadan itibaren
yuvanın dışında silah patlatıldığı zaman bütün yavruların koşarak
dışarıya çıktığı görülecektir. Şimdi onlar biliyorlar ki kendilerine
yemek getiren, ilgi duydukları, partnerleri oradadır. Bu günlerde insan –
köpek birlikteliği, arkadaşlığı oluşmaya başlar. Bundan sonraki
dönemlerde sürekli ateş etmek ihtiyacı yoktur.
İlk gezinti
Temel prensip bizim yavruya gitmemiz değil, yavrunun bize gelmesidir. Bu
nedenle yavrunun yuvasından çıkabilmesi için gerekli ortam hazırlanır,
ancak kesinlikle yavru oradan ele alınarak dışarıya çıkartılmaz.
Yavrunun bu ilk gezintileri asla, tekrar yuvasını kendiliğinden
bulabileceği bir uzaklıktan daha fazlasına müsaade etmeyecek bir ortamda
gerçekleşmelidir. Yavru çevresini kendiliğinden ve yavaş yavaş, adım
adım keşfetmelidir. Yuvadan erken düşen kuş bir daha yuvaya dönemez. !
Yavrunun beslenmesi |
verilmesi, ana sütüne ilave olarak gelişmeleri için ihtiyaç duydukları her şeyi temin eder. Burada önemli husus, verilen etin çok kısa süre yavruların önünde bulundurulması, yemedikleri takdirde derhal ortadan kaldırılmasıdır. Kim hemen ve hızlı bir şekilde yemezse bir şey elde edemez. Hırslı ve hızlı olmayan da avda yaya kalır. Her zaman hazır bulunan yemek en önemli hatalardan biridir. Ana sütünün yetersizliği halinde 4''üncü haftadan itibaren yavrulara yağsız süt verilebilir. 5''inci haftadan itibaren verilen etleri daha büyük parçalar halinde vermek mümkündür. Yemeğin sonuna doğru bir miktar yağsız süt de su katılmadan verilebilir.
6''ncı haftadan itibaren daha büyük parçalar halinde et vermek mümkündür. Ancak burada çok dikkatli olunmalı. Et, yavrunun nerede ise tamamen tok olduğu esnada verilmeli ve takip edilerek yavrunun yiyemediği eti gömmeye çalışması halinde, ince bir çubuk ile veya katlanmış gazete ile hafifçe canı yakılmalıdır. Bu tedbir ileride yavrunun avı gömmesini önlemek bakımından çok önemlidir. Dikkat edilecek husus, her yavru için aynı şeyin mutlaka ilk gömme teşebbüsünde yapılmasıdır. Daha sonra iş oldukça güçleşir.
![]() |
Ekonomik şartlarımızın bilindiği bir ortamda köpekler için et, ciğer v.s nin tavsiye ediliyor olması belki yadırganacak bir durumdur. Ancak bilinmesi gerekir ki köpekler “Carnivorlar” yani et yiyenler grubuna mensup hayvanlardır, otçul değildirler.Yeri gelmişken, her türlü salça ve baharatın köpek yemeklerinden uzak tutulması gereğine de işaret edelim.
Doğum sandığını terk ve yabani ile ilk temas :
Eğitimin ilk uygulaması mantar tabancası patlatmak, ikincisi ise yemek
esnasında idi. Dördüncü haftadan itibaren doğum sandığını terk eden ve
çevreyi tanımaya çalışan yavrunun dünyasında insan, yoğun olarak yer
almaya başlamak zorundadır. Biz bugün biliyoruz ki yavruların uzun süre
bir arada yaşamalarının gelişmeleri üzerine olumlu etkisi olduğu kadar
olumsuz etkisi de vardır. Bu sebeple ve asıl ciddi eğitimin başlayacak
olması nedeni ile yavru 7''nci haftada anne ve kardeşlerinden
ayrılmalıdır. Bu aşamada eğitimin en önemli bölümlerinden biri olan
yabani ile (av hayvanı ) ilk temas gündeme gelmektedir. Bu yavrunun en
önemli sınavıdır.
Burada yavru önce kötü kokulu av ile tanışmalıdır. Gerçek av hayvanları ile ne zaman tanışacağı daha ilerdeki bahislerde anlatılacaktır. Kötü kokulu dedik, yani önce karga, saksağan, güvercin, tilki, yabanikedi, domuz derisi gibi. Bu uygulama aport eğitiminde kötü kokulu avın getirilmemesi sorununu da hallet-meye temel teşkil eder. Bu iş için önceden hazırlanarak derin dondurucularda saklanmış kuşlar ve tilki v.s. nin kuru postlarından istifade edilir. Tatbikata dair bilgilere geçmeden önce bir parantez açarak, yetiştiriciden alınan yavrunun eve getirilmesi ve çevreye uyumunun sağlanması hususuna kısaca değinelim .
Yavrunun eve getirilmesi:
7 veya 9 haftalık olan yavruların, annelerinin yanından ayrılması ile
zor saatleri başlar. Bu nedenle mümkün mertebe yavruyu yetiştiriciden
bizzat almaya gayret edilmelidir. Yavru kesinlikle bir torba veya çuvala
konulmamalı, vasıta içerisinde de mümkünse eve kadar kucakta
götürülmelidir. Yavrunun otomobille ilk tanışmasının olabildiğince hoş
olmasını sağlamalı, bunun için okşayıp yumuşak davranmalıdır. Bu anda
yavrunun size çok ihtiyacı vardır. O nedenle yavru sabah saatlerinde
alınmalı ve yeni çevresine uyum sağlayıncaya kadar bütün gün birlikte
geçirilmelidir. Bu arada yetiştiriciden nasıl bir yemek alışkanlığının
olduğu ve neler yedirildiğinin sorulması unutulmamalıdır.
İlk günlerde yavruya olabildiğince zaman ayrılmalı, uzun süre kendi haline terk edilmemelidir. Gelecekte başarısız olan köpeklerin çoğunda suçlu, onların kalıtsal yetenekleri değil, ilk gençlik dönemi olan 12 ila 14 haftalık oluncaya kadar geçirmiş oldukları olumsuz şartlardır. Bu arada bir veterinerle görüşerek en yakın aşılama tarihi tespit edilmeli ve aksatılmadan yaptırılmalıdır. Yavrunun eşyalara, ayakkabı, perde, çamaşır v.s ye ilgisi ve ısırıp parçalama isteği fazladır. İlk günden itibaren bu gibi olumsuzluklar görüldüğünde katlanmış bir gazete parçası ile yapılacak küçük bir dokunuş, göz göze gelip (kurt tehdidi) sertçe azarlama genellikle yeterli olacaktır. Yavruya kesinlikle el ile veya ayağınızla vurmayınız .
Oyun, yavrular için en iyi öğrenme vasıtasıdır. Bilinçli olarak düzenlenmiş oyunlar yavrunun eğitiminde en önemli yeri teşkil eder. Bunun için kullanılacak en önemli enstrümanlardan biri “eğitim oltası”dır.
Eğitim oltası:
Yaklaşık 1.5 m uzunluğunda bir sopanın ucuna bağlanan yine 1.5 m lik bir
ip bu görev için yeterlidir. Öncelikle donmuş karga ya da saksağan ile
başlayalım (kovucu köpekler için tilki, porsuk, domuz derisi veya
yabanileşmiş kedi derisi olabilir.) İpin ucuna bağladığımız yukarıdaki
yemlerden birini, yavru gezinirken önüne atıyoruz. Yavruda herhangi bir
reaksiyon yoksa oltayı yavaşça hareket ettirip dikkatini çekiyoruz. Yemi
yakalamak üzere harekete geçen yavrunun hırslanmasını temin için yavaş
yavaş yerde sürükletiyor ve hemen yakalamasına izin vermiyoruz. Ferma
köpekleri için yemi küçük küçük zıplatarak fermaya geçmelerini
sağlıyoruz. Bu esnada görülecektir ki iyi ferma köpekleri hemen ferma
pozisyonu alacaktır. Ancak çok hırslı yavrular öncelikle kovalamayı ve
yakalamaya çalışmayı tercih edebilir. O nedenle ferma pozisyonu alıncaya
kadar ve yavrunun bezginliğe düşmesine meydan vermeyecek şekilde küçük
zıplatmalarla oyunu sürdürüyoruz. Fermaya geçen ve yeteri kadar bekleyen
yavruyu tasmasından tutarak yemi, son kez uzunca bir mesafeye
zıplatıyor ve bu esnada mantar tabancamızı patlatıp bir süre daha
bekledikten sonra yavruya aport emri veriyoruz. Yemin üzerine giden
yavrunun bu kez yemi ısırmasını bekliyoruz. Şayet kötü koku nedeniyle
ısırmaktan kaçınırsa yemi yerde hafifçe oynatıyor ve yavrunun ısırmasını
ve ağzında taşımaya başlamasını sağlıyoruz. Yavru yemi ağzına aldıktan
sonra sopayı ve ucundaki ipi kendimize doğru çekerek yavrunun bize
gelmesini temin ediyoruz. Ağzında yemle bize kadar gelen yavruyu kuyruk
üstünden hafifçe bastırarak “otur” emrini veriyor ve biraz zorlama ile
de olsa ağzındaki yemle birlikte oturmasını sağlıyoruz. Daha sonra “ver”
emri ile yavrunun ağzından yemi alıyoruz.Yavrunun yemi hemen
bırakmaması halinde hafifçe kulağına üflenmesi yeterlidir. Sert
karakterli yavrular buna rağmen vermeyebilir, o zaman bir elimizle yemi
tutarken diğer elimizle yavrunun üst çenesini iki taraftan da dişleri
dudaklarını hafifçe acıtacak şekilde sıkıp yemi bırakmasını sağlıyoruz.
Bu test aynı zamanda bir grup yavru içerisinden alacağımız yavrunun seçiminde de uygulanır. Grup içerisinden en uygun reaksiyonu gösteren yavruyu seçme şansımız olacaktır. Bu oyun günde en fazla üç defa oynanmalı, yavrunun bıkmasına meydan verilmemelidir. Kısa sürede görülecektir ki bu, yavrunun en sevdiği oyun haline gelecek, donmuş kuş kullandığımız için aport esnasında ete dişlerini batırmayacak ve ağzında avı ıslatmayıp kuşu ayak veya kanadından tutarak getirecektir. Yavru bu süreçte istenilen hareketi hiçbir zorlama olmadan kendiliğinden yapmaya başlayıncaya kadar yem oltaya bağlamaya devam edilmelidir.
Karga veya saksağan ile istenilen sonuca ulaştıktan sonra bu kez, tüyü kolay dökülen güvercin veya kumru gibi hayvanlarla (yine önceden dondurulmuş) aynı teste devam edilecektir. Yavrunun böylece ağzına tüy bulaşması halinde aport etmemesinin (özellikle çulluk aportu) önüne geçilecektir.
Yukarıda anlatılan uygulamanın, yavrunun zihnine iyice yerleşmesi ve eksiksiz uygulanmasından sonra yavaş yavaş bıldırcın, keklik gibi iyi kokulu kuşlar ile tavşan derisine geçmek zamanı gelmiş demektir.
Bahsedilen oyunun her seferinde değişik bir ortamda oynanması için yavrunun otomobile alıştırılması ve otomobilin oyunla eş anlamlı olduğu bilincinin yerleştirilmesinde yarar vardır. Her zaman otomobile aynı yerden binip aynı yere oturan yavru kısa sürede buna alışacaktır. Gazeteden yapılan sopa yavrunun araba içerisinde disipline edilmesi için yeterli olacaktır. Mevsim müsait ise derin olmayan su birikintisinde de oyunun tekrarlanması, her ortamda olayın aynı olduğunun yavruya öğretilmesi bakımından çok yararlıdır. Bu dönemde yavrunun sevk kayışına alıştırılması zamanı da gelmiştir. Daha küçük çağlardan itibaren tasma taşımaya başlamış olan yavru, önce arazide yeteri kadar koşup yorulduktan sonra, dönüş yolunda tasmasına sevk kayışı bağlanır ve yürütülür. Yavru bu yeni duruma kısa sürede alışacaktır.Önceleri kısa, sonra daha uzun yürüyüşler yapılarak ve yürüyüş esnasında yavrunun çevreyle ilgilenmesine meydan verilmeyerek ve yavru direndiğinde hiç aldırmayıp yürümeye devam edilerek, birlikte yürümenin direnmekten daha kolay olduğu yavruya öğretilir. İleri gitmeye çabalayan yavrunun sevk kayışının sertçe çekilmesi onu hizada yürütmeye yetecektir. Bu esnada “hizaya, topuk, ayak” gibi komutlar verilebilir. Uygulama tam anlamıyla oturuncaya kadar çalışmaya devam edilmelidir.
Sevk kayışı çözüleceği zaman yavruya otur talimatı verilir ve oturtulur. Oturduktan sonra tekrar serbest kalacağını anlayan yavru hemen bu duruma alışacaktır.
Uzun sevk kayışını elimizde tutup yavruyu oturttuktan sonra donmuş kuşu yavruya gösterip biraz ileriye atıyoruz. Hemen harekete geçmek isteyen yavruyu hayır diyerek oturur vaziyette bekletiyoruz. Yeteri kadar bekledikten sonra “aport” komutunu verip yavruyu bırakıyoruz. Donmuş kuşu ağzına alan yavruya “getir” komutunu verip sevk kayışını seri bir şekilde çekerek yavruyu yanımıza getiriyor, yeniden otur komutu verip oturttuktan sonra “ver” komutu ile ağzından kuşu alıyoruz.
Mümkün olan en erken çağda yavruyu daha sonra yüz yüze geleceği tarla, orman ve su ile tanıştırmak gereklidir. Burada önemli olan bu ortamlar ile tanışma sırasıdır. Sözgelimi en büyük yeteneğini açık tarla arazilerinde sergileyen bir pointer için ilk sırayı ormanı tanımak almalıdır. Açık alanlarda çok güvenli davranan pointerler, ormanda tedirginlik yaşayabilir. O nedenle ilk sırada ormanı tanımasını sağlamakta yarar vardır. Pointerler burun havada, kokuyu yüksekten alan hayvanlardır. Ormanda ise burnun yere indirilip kokunun yerden alınması, vurulan avın bulunabilmesi ve aport edilebilmesi için gereklidir.
Bundan sonraki sırayı ise mevsim uygun ise su çalışmaları almalı, tarla ve açık alan çalışmaları ise daha sonraya bırakılmalıdır.
Diğer türler için de kendi doğaları gereğince zayıf oldukları alanları tanımalarına öncelik verilmelidir. Örneğin bir açık alan uzmanı olan tazılar için de öncelikle ormanı tanımaları, ilerde açık alanlarda av kovalarken karşılarına çıkacak engellere çarpmadan koşabilmelerine imkan sağlar.
İlk yüzme :
Şayet mevsim çok soğuk ise yavru sürekli olarak su kenarına götürülür ve
yavrunun en azından suyu tanıması sağlanır. Su sıcaklığı 10 Co nin
üstüne çıkarsa , yavruyu suya sokmamak için sebep kalmaz. Sadece dikkat
edilecek husus yavru sudan çıkar çıkmaz iyice kurulamak ve vücudunu
ovuşturarak ısınmasını ve rahatça koşarak kurumasını temin etmektir.
Suya ilk girişte yavrunun herhangi bir şekilde ürkmemesi, yeni tanıştığı bu ortamdan hoşlanmasını temin etmek için dikkatli olmamız gerekmektedir. En iyisi sahibinin serbest bırakmış olduğu yavru ile birlikte suya girmesidir. Bu mümkün değil ise yavrunun güvenini kazanmış, birlikte oynadığı usta bir köpekten istifade edilmelidir.Yavru sahibinin veya usta köpeğin peşinden kendiliğinden suya girmezse, itinalı bir şekilde kucağa alınıp suyun içerisinde yürünür ve sığ bir yerde yavaşça suya indirilir. 10-12 haftalık olan yavru genellikle gayet rahat bir şekilde yüzmeye başlayacaktır. İyi yüzemeyip arka ayakları üstüne dikilip ön ayakları ile çırpınmaya başlayan yavrunun göğüs hizasında tutulacak bir sopa ile ön ayaklarını suyun dışına çıkarması engellenir ve kuyruk üstündeki derisinden tutularak hafifçe kaldırılıp yatay pozisyona gelmesi ve böylece ön ve arka ayakları su içerisinde kalan yavrunun yüzmesi sağlanır. Bu durumdaki yavru kısa sürede yüzmeyi öğrenecektir.
Su sıcaklığı bir miktar daha arttıktan sonra yukarda anlatılan uygulamayı belki 1-2 sefer daha tekrar etmek yeterli olacaktır. Sonrası yavru için keyifli bir eğlencedir. Şimdi geriye bakıp yavrumuzun ilk öğrenim döneminde neleri öğrendiğini ve neleri yapabildiğini tespit edelim.
Yavrumuz 12 haftalık olmuş ve vasıtaya binmeyi öğrenmiş ayrıca yüzebilmekte, uzun sevk kayışına bağlı olarak aport yapabilmekte, oturmakta, biraz engelleme ile de olsa önüne atılan kuş üzerine hamle yapmadan önce bir süre “aport” emrini beklemekte, sevk kayışı ile refakatimizde düzgün bir şekilde yürümekte ve silah sesine tamamen alışmış durumdadır. Günde iki defa yemeğini muntazam yemekte, yemeğinin ne zaman verileceğini ve kısa sürede yemeğini yemediği taktirde bu gün için başka yemek verilmeyeceğini bilmektedir. Fermacı olan yavru ise eğitim oltasının ucundaki kuşa rahatça ferma vermekte, patlatılan silah sesinden sonra gelecek “aport” emrine kadar hamle yapmadan beklemenin zorunluluğunu anlamış durumdadır. Bu durumdaki yavrumuzun ilk öğreniminden mutlu olabiliriz.
TEMEL ÖĞRENİM :
İlk öğrenim bitti, şimdi her şey daha bir disiplin içerisinde. Evdeki çocuklar yavru ile daha az oynuyorlar, sahibi daha az konuşuyor, bu konuşmalar da genellikle emirlerden oluşuyor. İyi bir köpeğe sahip olmak isteyen kişi, susmasını bilmelidir. Köpeği okşayan bir el ona çok şey anlatmış olur. Bu dönemde en önemli değişiklik köpeğin görme organının ikinci plana düşmeye başlaması ve burnunun ön plana çıkmasıdır. Biz de eğitim oltasının ucunda uçan, zıplayan kuş ile işimizi bitirmiş bulunuyoruz. Şimdi köpeğin burnunun yere indirilmesi zamanıdır, bu ise “sürütkü” döneminin geldiğini gösterir.
Sürütkü çalışması :
Bu zamana kadar yapılan eğitimlerde hep karga, saksağan, güvercin ile
yabani kedi, tilki , domuz derisi gibi kötü kokulu materyali kullandık,
güzel kokulu avlar henüz ortada yok. Sürütkü çalışması için de aynı kötü
kokulu materyali kullanıyoruz. Başlangıçta 20 m den fazla
sürüklemiyoruz. Yemi sürüklemeye başladığımız noktaya yani biraz tüy
veya kıl koyduğumuz başlangıç noktasına (kısa sevk kayışına bağlı
olarak) yaklaşık 1m mesafeye geldiğimizde köpeğimizi oturtup biraz
bekletiyor ve konsantre olmasını sağlıyoruz. (Sürütme işlemi köpeğin
bizi göremeyeceği bir yerde önceden yapılıyor.) Tamamen sessizlik,
dikkati dağıtacak hiçbir şey yok. Sonra yanaştırıp başlangıç
noktasındaki materyali yavrunun başını hafifçe bastırarak koklatıyoruz.
Kokuyu aldığı anda aramaya ve sürütülen izi koklayarak konulan parçayı
bulmaya yöneliyor. Bulduğu anda ağzına alıyor ve alışıldığı gibi sevk
kayışını çekerek aport yaptırıp ağzından alıyoruz. Okşayıp, "aferin"
diyoruz. Herhangi bir ödül yiyecek , şeker v.s yok. Belki, daha sonraki
bir dönemde.
Bugün için bu kadar yeter. Bu bir görevdir, oyun değil. Ertesi ve daha sonraki günler de aynı şekilde ve ilk günler aynı alanda, daha sonra, ki günlerde mutlaka yer değiştirip farklı materyal kullanarak alıştırmayı sürdürüyoruz. Değişikliklere erken dönemde alışmalıdır. Bazı günlerde yavru keyifsiz olabilir. Bizim de keyifsiz olduğumuz zamanlar yok mu? Buna rağmen başlanılan iş bizim de yardımımızla mutlaka bitirilir. Yavruya verilen bir emir mutlaka yerine getirilmelidir. Ancak yapılmadı diye cezalandırmak veya başka bir eğitime geçmek kesinlikle yanlıştır.
Varsayalım ki ertesi gün eğitim çok başarılı geçti. Hemen sevk kayışsız deneme düşünülebilir. Bu son derece yanlıştır. Sürütküyü bulan yavru hemen ağzına alıp başlayacaktır sağa sola gezdirip oyun oynamaya ve çekilen tüm emekler boşa gidecektir. Sürütkü tatbikatı kısa sevk kayışıyla kusursuz yürümeye başladığı zaman 4-5 m lik sevk kayışı ile aynı tatbikata devam edilecektir. Yavru her zaman kendisine ulaşılabildiğini kabul etmelidir.
Eskiden köpeklerin sürütkünün kokusunu değil, sürütküyü sürükleyen şahsın kokusunu izlediği düşünülürdü. Sürekli olarak sürüklenen materyalin değiştirilmesi, kokunun da değişmesini sağladığı için bu sorun kendiliğinden ortadan kalkmakta ve yavru değişik kokuları izlemeyi normal bir olay olarak algılamaktadır.
Sürütkü tatbikatı başarılı oldu diye üst üste tekrarlamak da son derece yanlıştır. Yavru işi hemen oyuna çevirebilir, o nedenle alıştırmalar bu dönemde kısa tutulmalıdır.
İlk kan kokusu takibi:
Yavru yerde sürüklenen hayvanı rahatça bulmaya ve aport etmeye
başladıktan ve işi iyice öğrendikten sonra, izi takip ederek değil de
rastgele bir arayışla, direkt saklanan materyali aramaya başladığı zaman
kan veya idrar kokusunu takibi öğrenme zamanı gelmiş demektir. Bu,
yavruyu yeniden titiz bir arama yapmaya sevk edecektir. Eğitimci bu
aşamada çok dikkatli olmalıdır, aksi halde eğitim zarar görebilir. Ancak
şunu da peşinen kabul etmemiz gerekir ki eğitimdeki başarısı ne olursa
olsun bu yaştaki bir yavru mükemmel bir iz, takip köpeği değildir.
Kan takibi yavrudan büyük bir konsantrasyon ister, halen sevk kayışına bağlı olan. Bu aşamada önce bir miktar kesilmiş hayvan kanı ve bir ada tavşanı temin ediyoruz. Ada tavşanını kesip işkembe, bağırsak, v.s akşamdan kan bulunan kabın içerisine koyuyor ve bekletiyoruz. (Bulamazsak sadece sığır kanı)
Sabah kovadaki kanı çalışma yapacağımız alanda yaklaşık 30m.lik mesafede sık aralıklarla damlatıyor ve son noktaya yine bir kuş veya deri parçası koyuyor ve yine sürütkü çalışmasında olduğu gibi sevk kayışı ile yavruyu başlangıç noktasına getirip bu kez kan izini takip ettiriyoruz. Yavru, sonunda saklanan parçayı bulduğu zaman biraz abartılı sevinç gösterisi yapıp yavruyu okşarken en sevdiği yiyeceklerden bir parçayı ödül olarak veriyoruz. (Dikkat, bu yavruya verdiğimiz ilk ödüldür. )
İlk tatbikat başarılmıştır, en önemlisi budur. Yavru burnunu yere indirip yerdeki kokuyu takip etmeyi öğrenmiştir. Bulunduğumuz bölge müsait ise bu çalışmanın ormanda yapılması tavsiye edilir.
Şayet, köpeğimizin ölü av başında havlayarak avı bulduğunu bize haber vermesini istiyorsak (mesela yaralı giden bir domuzun izini sürerek düşüp öldüğü yere vardığında) o zaman köpeğimize havlama tatbikatı da yaptırmalı ve istediğimiz anda havlamasını öğretmeliyiz. Bu, evde köpeğimizin yanına ilk vardığımız andaki sevinç gösterisi esnasında onu havlamaya teşvik ederek başarılabilir. Şimdi gelelim yukarıdaki kan kokusunun sonuna bıraktığımız materyale. Şayet bir tilki veya ada tavşanı ölüsü gibi irice bir yem bırakmışsak ve köpeğimiz kan izini sürerek onu bulmuşsa, sevk kayışını ölçülü bir şekilde tutarak hemen avın başındaki köpeğin yanına gidiyor ve evde yaptığımız gibi köpeğimizin havlamasını istiyoruz ve ödüllendirme ve sevgi tezahürümüzü bu havlamadan sonraya bırakıyoruz.
Bu çalışmanın da iyice oturuncaya ve kusursuz uygulanır hale gelinceye kadar ve değişik ortamlarda devam ettirilmesi gerekir.
Silah sesine alıştırma ve silah sesi duyulduğunda sakin kalma :
Yavruyu daha gözleri yeni açılırken silah sesine alıştırmaya
başlamıştık. Yavru, bize iyice alışıp tatbikat için araziye çıkardığımız
zamanlarda gerçek silah sesine de alıştırılır. Bunun için önce bir
arkadaşımız 60-70 m. gibi biraz uzakça bir mesafede biz yavruyu
yanımızda tutup okşarken ilk silahı patlatır. Silah sesine reaksiyon
gösteren yavru sevilip okşanarak sakinleştirilir ve bu olay birkaç kez
tekrarlanır. Yavrunun artık uzaktan gelen silah sesine reaksiyon
göstermemeye başlaması ile bu kez duble ve daha fazla sayıda silah
patlatılır ve yine yavru sakin bir şekilde kalmaya teşvik edilir.
Uygulama daha sonra aynı şekilde, ancak daha yakın mesafede ve en son da
, bizim tarafımızdan , yavrunun hemen yakınında silah patlatılarak
tekrarlanır ve yavrunun her seferde tamamen sakin olması temin edilir.
Böylece av esnasında köpeğin her duyduğu silah sesine yönelmesi ve avı
bozmasının önüne geçilmiş olur.
Zamanında silah sesine alıştırılmadığı için ilk kez çıktığı avda peş
peşe patlayan silahlardan paniğe kapılıp bir daha ava gitmeyen çok
kaliteli köpeklerin nasıl ziyan olduğu çoğumuzun malumudur.
![]() |
bizim tarafımızdan uçurulduktan ve ateş edildikten sonra verilecek olan “aport” emrini beklemesinin öğretilmesidir. Bu sayede köpeğin hem fermayı erken bozarak avı erken kaldırmasının, hem de özellikle bıldırcın avında bazen köpeğin hemen burnunun ucundan kalkan kuşa ateş edilirken vurulması tehlikesinin önüne geçilmiş olur. Ayrıca avın bir protokol havasında ve her şeyin yerli yerinde yapıldığı bir seyir zevkine dönüşmesi ancak böyle mümkün olabilir.
Bu dönemde köpeğimiz artık dört aylık olmuştur ve hayatın gerçekleri kendisini göstermeye başlamıştır. Ciddi ve hataya yer vermeyen gerçek eğitim zamanı gelmiştir.
ORTA ÖĞRENİM :
Bu zamana kadar yapılmış olan alıştırmalar mümkün olduğunca aynı sırayla tekrarlanır. Genç köpek her şeyi daha iyi algılamaya başlamıştır. İtaat konusunda tavizsiz, yapılan araştırmalarda tutarlı davranarak köpek ile sahibi arasındaki dostluk ve güven ileri dereceye çıkarılmış, köpek sahibinin gözünün içine bakar hale gelmeye başlamıştır.
Bu dönemde sevk kayışına bağlı olarak zamanla geliştirilen tüm beceriler yavaş yavaş sevk kayışsız da uygulanabilir hale gelecektir. Yavrunun yanımızda sevk kayışsız yürümesi sağlanacak, bu zamana kadar kullanılmayan ince bir çubuk, yürürken öne geçmek isteyen yavrunun burun hizasında sallanarak veya hafifçe burun üstüne vurarak hizaya getirilmesinde kullanılabilecektir.
Biz yürürken yürümesi, durduğumuz zaman hemen oturması için ikaz edilerek oturmasını öğrenen yavruya bu kez oturduğu yerde kalması için “kal” komutu verilir ve avuç içi yavruya tutularak santimetre santimetre yavrudan uzaklaşılır. Oturduğu yerde kalmakta sabırsızlanan yavruya doğru yürünür ve kal komutu tekrarlanarak yavaş yavaş yanına gidilir. Uygulamaya, “kal” emri uzun mesafelerde dahi eksiksiz yerine getirilinceye kadar devam edilir ve bu süreçte köpeğe gel komutu asla verilmez. Başlangıçta sevk kayışına bağlı olarak yapılan tatbikat , kusursuz uygulanır hale gelince önce sevk kayışı yere bırakılarak sonra da tamamen çıkartılarak iyice pekiştirilir.
Daha zor olan emir ise “yat” komutudur. Sabırlı bir şekilde yapılan tekrarlar ile oturmayı ve oturduğu yerde kalmayı öğrenen köpeğimize ilk kez yat emrini verirken bir bekçi düdüğünü sert ve kısa bir şekilde çalmayı ve hızlı bir şekilde bastırarak köpeği yere yatırmayı son derece ciddi ve seri bir şekilde yapıyoruz. Köpeğin “yat” komutunu bir ceza olarak algılaması normaldir. Ancak uygulama esnasında köpeğe hiç düşünme fırsatı verilmemeli ve her şey çok ani bir şekilde cereyan etmelidir. Yatma pozisyonunda köpeğin başının yukarda olması ve çevreyi izlemesinin faydası vardır, o nedenle başını yere koyması için zorlanmamalıdır. Bu işlem oturma pozisyonundaki köpeğin ön ayakları tutulup öne çekilmek ve bu esnada sırtından da bastırmak suretiyle kolayca gerçekleştirilebilir. Yere yatan köpeğin sevk kayışı üzerine basılarak , ayağa kalkma girişimi engellenir ve bu esnada sertçe “kal” komutu da verilerek, yatar durumda kalması temin edilir.
Eğitimin hiçbir aşaması kolay değildir. Bu nedenle sabırsız ve tekrarsız eğitim olmaz. Ancak sabırla ve usanmadan yapılan tekrarlar eğitimde başarılı olmamızı sağlar. Bu itaat eğitimine, başlangıçta özellikle gezinti dönüşü , köpeğin iyice yorulduğu bir zamanda başlamak ve tekrarlarını da yine köpeğin yorgun olduğu zamanlarda yapmak işimizi oldukça kolaylaştıracaktır. Ancak zamanla, köpek ne istediğimizi anladığında her istediğimiz anda bu emri vermekten geri durmamalıyız. Zira bu eğitim, açık arazide köpeğin dizginlerini sürekli elimizde tutmaya yarayan en önemli enstrümandır. O nedenle “yat” eğitiminden asla vazgeçilmemeli ve köpeğe taviz verilmemeli, yat komutu verilen her seferde de mutlaka yerine getirilmesi sağlanmalıdır.
Bütün diğer çalışmalarda olduğu gibi yat eğitiminde de sevk kayışı, uygulama kusursuz hale gelinceye kadar asla vazgeçilmeyecek yardımcımızdır. Sevk kayışı, köpeği her zaman kontrolümüz altında tutmaya yarayan en önemli gereçtir. Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki köpeğe verilecek komutlar için her zaman aynı kelimeyi kullanmak zorunludur. Sözgelimi “getir” kelimesini kullanıyor isek buna ilaveten “bana getir” “hadi yavrum bana getir”, “nazlanma hadi getir” gibi literatürümüzü bir kenara bırakmamız ve yalnızca tok bir şekilde “getir” dememiz gerekir.
5''inci ayını doldurmuş olan köpeğimizle planlı bir şekilde tarlaya, suya ve ormana gitmeden önce şu ana kadar öğrenilmiş olanları bir kez daha gözden geçirelim. Yavrumuz itaati öğrenmiş emir üzerine uslu bir şekilde oturuyor, el işareti ve düdükle verdiğimiz “yat” komutuna uyuyor, kal veya bekle komutu üzerine sakince bekliyor, yanımızda sevk kayışı ile ve sevk kayışsız düzgünce yürüyor, önüne fırlatılan avın üzerine kendiliğinden hamle yapmıyor, aport emri verilinceye kadar oturup bekliyor, çeşitli yabani hayvan ile yapılan sürütküyü keyifle izi sürerek buluyor. Gittikçe daha uzun mesafelere damlatılan kan izlerini rahatça izliyor ve bunu yapmaktan zevk almasa da sonundaki ödülü güzel buluyor. Yemek vermek için yanına yaklaşıldığında havlayarak ses veriyor ve büyük ihtimalle çeşitli hayvan kokularını birbirinden ayırt edebiliyor. En çok sevdiği şey ise sahibi, o onun her şeyi. Çok güzel bir tim oluşmuş. Bundan sonra kolay kolay bir şey olmaz.
Ormanda çalışma:
Bu aşamada ormana götürülen köpek, fark edilecektir ki burnu yerde koku
aramaya başlayacaktır. Bunu sağlayan en önemli şey kan izi takibi
eğitimidir.Burada eğitime uzun sevk kayışı ile devam edilecek ve köpek
yine devamlı kontrol altında bulundurularak ölçülü ve sakin bir şekilde
çalışması sağlanacaktır.
Bu durum keskin kokulu, hırslı genç bir köpek için zor bir iştir, izi sür, sonuna gel ancak ortada önemli bir şey olmasın. Mesela yalnızca bir hayvan postu ne ısırma ne aport , ama nedense sonunda ödül var.!!! Halbuki sürütkü çalışması ne güzeldir. Arar ve sonunda bulduğu avı keyifle aport eder. Burada da sonunda bulunacak posttan başka bir şey olsaydı ne iyi olurdu. Aman dikkat! Asla sükuneti bırakmayacağız ve tüm zorluğuna, köpeğimizin usangaç tavrına, uzun sevk kayışının köpeğe verdiği huzursuzluğa rağmen sabırla devam. Biz, burada kanı koklayıp sonuna ulaşma alışkanlığını, gerçek bir başarıya dönüştüreceğiz.
Zamanla yere damlatılan kanın cinsini değiştirip miktarını azaltmak, ve damla aralarındaki mesafeyi uzatarak ve kanı damlattıktan sonraki bekleme süresi ile (4-5 saat kadar) kan damlatılan mesafeyi 300 m. ye kadar artırarak çalışmayı sürdürü-yoruz. Ancak bu çalışmanın her gün yapılması gerekli değildir. Mesela başlangıçta haftada 2-3 kez yeterlidir. Daha sonra hayvanı bıktırmamak için daha seyrek uygulanır. Arama esnasında köpek izden uzaklaşırsa, sakin bir şekilde sevk kayışı ile yönlendirilerek yeniden ize gelmesi sağlanır. Alışkanlık iyice yerleştiğinde görev tamamlanmıştır. Öğrenilenin unutulmaması için zaman zaman yeniden tatbikat yapılmalıdır.
Su içerisinden aport eğitimi:
|
Açık arazide arama - av eğitimi :
Sabah, öğle ve akşam saatlerinde sürekli değişen ısı, rutubet, rüzgar
şartları ve geniş alanlara serbest bırakıldığında kendisini aşırı özgür
hisseden köpeğin özgürlüğünün tadını çıkarmak arzusu nedeniyle tarla
çalışmaları, köpeğin kontrol altında tutulmasının en zor olduğu, ancak
yeteneklerini sergilemesi yönüyle de en uygun ortamda yapılan
çalışmalardır.
Her köpeğin açık arazide kendine has bir arama stili vardır. Bu stil bize yararlı olacak şekilde geliştirilmelidir ki sonuca ulaşılabilsin. Özellikle yeteneklerini açık alanlarda sergileyen köpekler için açık alan çalışmasının en sona bırakılması gerektiğini daha önce söylemiştik. Sekiz haftalık olan yavruyu orada gezintiye çıkarmış, üç aylık olan yavrunun orada bazı tecrübeler edinmesini sağlamış isek, eğer çevrede otlayan sığırlara alışmış, tepesinde uçuşan küçük kuşlara itibar etmez olmuş , her köstebek deliğini keşfetmekten, her çalıyı ayrı ayrı tanımak arzusundan kurtulmuş ve bizimle çayırda rahatça koşturup oynar hale gelmişse ve beşinci ayını doldurmuş ise planlı bir eğitim için tarlaya gitme zamanı gelmiş demektir. Usta bir köpeği olan avcıya ne mutlu ki, yavrunun bundan sonraki eğitiminde onun rehberliğinden rahatça istifade edebilir. Ancak lütfen dikkat! Burada bahsedilen gerçek bir eğitim almış ve gerçekten usta bir köpeğin rehberliğidir. Yavruya verdiğimiz eğitimlerdeki her komutu aynen yerine getiren, tartışılmaz bir usta. Yoksa, her aklına eseni dilediği gibi yapan , başına buyruk bir köpekle birlikte yavruyu araziye çıkarmak, bu zamana kadar çekilen sıkıntıların çoğunu boşa çıkarır ve burada kaybedilecek olanın genellikle telafisi yoktur.
Usta köpeğimiz yoksa rehberliği biz üstlenmeye devam edeceğiz demektir.
Uzun sevk kayışına bağlı olan yavru ile hemen çapraz aramaya başlıyoruz.
50m sağa, 50m sola, kesintisiz ve durmaksızın. Bu stil köpeğimizin
kendi arama stilini geliştirirken zihnine yerleştireceği temeli teşkil
eder. Şayet yavru bu temele uygun harekete yatkın ise sorun yoktur. Aksi
halde, devamlı ileriye gitmeyi zorluyor veya sürekli rüzgara karşı
derinliğine yön tutma eğilimi gösteriyorsa, ve başına buyruk davranmak
istiyorsa, çapraz arama çalışması bizi epeyce uğraştıracak demektir.
Araziye çıktığımız her seferde daima rüzgar altı, uygun büyüklükte,
hatta mümkünse doğal sınırları olan arazileri arıyoruz. Bu doğal
sınırlar dönüş için düdük veya ıslık sesimizin destekleyicisidir. Kuş
köpekleri için özellikle tilki ve tavşan yatağı bulunmayan arazilerde bu
çalışmanın yapılması, temel şartlardan biridir.
Bir istikametin sonundaki dönüş noktasında önceleri kısa bir düdük sesi,
zamanla parmak işareti ile dönüş komutu ve istikamet belirleme. Kısa
süreli bir tatbikattan sonra yavrunun arama stili hakkında bir fikir
edinebiliriz. Her halükarda yavru, sağa ve sola planlı bir çapraz
aramayı öğrenmelidir. Bir kere başladıktan sonra gerisini kendisi
geliştirecektir. Herhangi bir zorlama olmadan çapraz arama yapan yavru
kısa süreli bir serbest çalışmayı hak eder. Sevk kayışı çözülür ve aynı
şekilde arazi aranmaya devam edilir. Burada önemli olan gezilen arazide
bizim mutlaka gerekli mesafeleri kat etmemiz ve uygun noktalardan çapraz
dönüşlerimizdir. Arama esnasında köpek kendi stilini geliştirirken yana
ve ileriye doğru yapılacak hareketlere belli sınırlar koymak ise tabii
ki bizim görevimizdir. Asıl olan köpeğin çok katı bir şablona göre arama
yapması değil, yukarda da belirtildiği gibi temelde sağa sola çapraz
arama yaparken, avı bulabilecek bir stil geliştirmesidir. Biz avı bulan
köpek istiyoruz, yoksa saat sarkacı gibi hareket edip her seferinde boş
geçen bir makine değil.
Kuş köpeklerinin tavşan peşine gitmesinin engellenmesi :
Bunun için en iyisi ya tavşan yetiştiriciliği de yapılan bir özel avlağa
gidilmesi veya tavşan çıkma ihtimalinin büyük olduğu bir arazide arama
yapılmasıdır. Bu olay ne kadar erken olursa o kadar iyidir. Tavşanla ilk
karşılaştığı anda, köpek henüz reaksi-yon göstermeden çalınan tiz bir
düdük , onun yatmasını sağlayacağı için tavşan kovalama içgüdüsünü
bastırmaya yetecektir. Bu olayın birkaç kez tekrarı sorunu tamamen
halleder.
İlk rastlayışta tavşanı emir dinlemeden kovalayan köpek için yapılacak şey bundan sonraki karşılaşmaların mutlaka sevk kayışına bağlı olarak gerçekleşmesi ve sevk kayışı ile gerekli uyarıların yapılmasıdır. Bu mümkün olmaz ve tavşan kovalama köpek serbest arayış halinde iken birkaç kez daha gerçekleşirse, ileri çağlarda, arzu edilmemesine rağmen, şoklu tasma kullanmaktan veya çok küçük saçma ile ceza ateşinden başka çare yoktur.
Yeri gelmişken şoklu tasma konusuna da kısaca değinelim. Bu gün için pek çok ülkede av köpeklerinin eğitiminin pekiştiril-mesinde yardımcı bir enstrüman olarak şoklu tasmalardan istifade edilmektedir. Esas olan bu tasmaların yalnız başına bir eğitim vasıtası olmadığının bilinmesi ve ancak verilmiş bir eğitimden sonra, köpeğin verilen komutları kesinlikle anladığının ve yerine getirmediğinin görülmesi halinde uygulanabileceğinin kabul edilmesidir.
Ferma köpeklerinin canlı kuş ile tanışması :
![]() |
AV KÖPEKLERİNDE GÖRÜLEN ÖNEMLİ KUSURLAR
Ferma köpeklerinde görülen önemli birkaç kusuru da burada zikretmiş olalım. Biz avcılar genel olarak köpeklerimizin kusurlarını görmek istemeyiz ve anlatılacak olan durumlarda onlara pek toz kondurmayız ve bazı sebepler, bahaneler bulmakta maharetliyizdir. Bahse değer birinci kusur, fermacı köpeklerin yalancı ferma, boşa ferma vermesi; ikincisi ise avı bulmasına rağmen ferma vermeyip atlamasıdır. Ayrıca avı gömme ile çiğneme ve yeme de önemli iki kusurdur.
Yalancı ferma:
Bu kusur köpeğin doğuştan sahip olduğu değil , sonradan edindiği,
sahibinden kaynaklanan bir kusurdur. Eğitimini tamamlayıp ava
çıkardığımız köpek, herhangi bir koku alıp fermaya durur. Müthiş bir
güzellik, mükemmel bir ferma, hemen yaklaşıp övgülere başlarız,
memnuniyetimizi aşırı sevinç gösterileri ile ifade ederiz. Bizim
tavrımız köpeği çok mutlu eder. Demek ki ferma, o çok sevdiği sahibini
ziyadesiyle memnun ediyor diye düşünür. Biraz sonra yeniden aynı olay,
yine bomba gibi bir ferma, ancak boş. Biz yine övgüler dizip avın az
önce buradan uçmuş olduğunu düşünürüz. Bu senaryo artık böylece sürer
gider.
Bu kusurun ortadan kaldırılması için yapılacak şey, av olmamasına
rağmen, kısa aralıklarla fermaya duran köpeğin önüne doğru yürümeye
devam ederek onu ilerlemeye zorlamak ve bu esnada onu hafif tertip,
"pfui, yine boş" gibi sözlerle azarlayıp köpeğin mutlaka av ile yüz yüze
gelmesini sağlayacak bir ortama sevk etmektir.
Sürekli boşa ferma veren bir köpeğin, avı bol bir ortamda karşısına çıkan ava ferma vermesi halinde aşırıya gitmeyen bir övgü ile boş ve dolu ferma karşısındaki tavrımızı belirtmek bu kusuru zamanla ortadan kaldıracaktır.
Avı pas geçme:
Bu da doğuştan gelen bir kusur olmayıp büyük ihtimalle yine bizden
kaynaklanır. İlk av esnasında köpek bir şekilde avı uçurur, fermaya
duramaz. Burada biz köpeği azarlayıp ferma durmayışını kınarız. Köpek bu
olayı av hayvanının, kuşun varlığının azar getirmesi olarak algılar.
Bundan sonra yapılacak iş, azar işitmemek için kuşun varlığını belli
etmemektir. Yani kuş yoksa azar da yok, o halde pas geçmeye devam.
Burada tek çözüm köpeğin derhal başka birine verilmesi ve başka bir
çevreye gönderilmesidir. Yeni sahibi ile yeni ortamında büyük bir
ihtimalle bu kusuru giderilecek, normal davranmaya başlayacaktır.
Bu arada bir hususa da değinelim. Arazide avlanmakta iken, köpeğin
fermasından sonra değil, daha önce, köpek hareket halinde iken fırlayan
tavşanı kovalamaya başlayan ferma köpeğinin önünde tavşan vurmak da son
derece yanlıştır. Bundan böyle köpek tavşana ferma vermeyip onu hemen
püskürtecektir. O nedenle köpeğin önünden tavşan fırladığı zaman ona
derhal yat emri verilmeli, tavşanı kovalamasına müsaade edilmemelidir.
Böylece ferma köpeğinin tavşan kovalayarak avı bozması şeklindeki bir
kusur da ilk günden itibaren ortadan kaldırılmış olacaktır.
Avı gömme, çiğneme ve yeme:
Avda kullanılan hemen tüm köpeklerde, özellikle de aport yapan
köpeklerde ortaya çıkan önemli kusurlardan ikisi de, avı gömme ve avı
yeme alışkanlığının yaratılıştan gelen şekli olan, bir kısım gıdayı
gömerek ileride yemek üzere saklamaktır. Yavruların ilk eğitim
aşamasında anlatıldığı gibi, önüne atılan fazla et parçasını gömmeye
çalışan köpeğe, bu ilk seferde verilecek ceza (katlanmış bir gazete ile
vurulacak bir darbe) gömücülüğü daha başından önleyecektir.
Avı yeme veya çiğneme, genelde köpeklerin beslenme durumu ile ilgili bir olay olup özellikle avı çiğneme konusu ise yanlış eğitimin sonucudur. Başından beri anlatılan eğitim sürecinde sürekli olarak buzdolabında dondurulmuş kuşların kullanılması gereğine işaret ederken amaçlanan, köpeğin ağzına aldığı avı çiğnemesini ve yemesini engelleme hazırlığıdır.
Önceleri tamamen donmuş kuşlarla eğitim alan ve kusursuz aport yapan
yavrulara, ileriki aşamalarda kademe kademe soğuk, ölmüş sıcak ve en
sonunda canlı kuş ile yaptırılan eğitimin sonunda görülecektir ki köpek
her ortamda mükemmel ve temiz bir aport yapacak avcıyı, vurduğu avı atsa
mı, yoksa kıtkaya taksa mı tereddüdünden kurtaracaktır.
Yabaniden, şehir yaşamından ve iklim olaylarından korku :
Bugün hepimiz biliyoruz ki pek çok değerli av köpeği, kaçmayıp, saldırı vaziyeti alan tilki, kedi, yabanileşmiş kedi gibi hayvanlar karşısında çaresiz kalır ve yalnızca havlayarak püskürtüp kaçırtmaya gayret eder. Ancak az sayıda av köpeği gard vaziyetindeki bu yabanilere saldırıp onları öldürebilir. Özellikle ülkemizde kedilere atfedilen bazı ekstra değerler nedeniyle, hemen hiçbir avcı arazide karşılaştığı yabani kediyi öldürmek konusunda istekli değildir. Ancak bilinmesi gereken husus, yabanileşmiş bir kedinin doğadaki av hayatına verdiği zararın büyüklüğüdür. Yabani bir kedinin kuluçkaya yatan keklik, bıldırcın, çil ve hatta küçük tavşan yavrularına verdiği zarar ölçülemeyecek kadar büyüktür.
İkinci konu av köpeklerinin şehir hayatının gürültüsünden, kalabalığından etkilenmesidir. Mümkün olan en erken devrede yavruların, sosyal çevreye alışması için gayret edilmeli, fırsat bulundukça sevk kayışına bağlı olarak muhtelif mekanlarda yapılmak suretiyle yavrunun çevresinden etkilenmemesi sağlanmalıdır. Ayrıca şiddetli yağmur, gök gürültüsü ve şimşek çakması gibi iklim olayları da köpekler üzerinde ürkütücü etki yapabilir. Bu durumun engellenmesi için eğitim döneminde vuku bulacak bu gibi hava şartlarında, köpeğimizi yanımıza almak ve gezdirirken, sakin olmasını ve alışmasını sağlayıcı yumuşak sözlerle teskin etmek, muhtemel bir korkuyu yenmek için son derece yararlı olacaktır.
KÖPEKLERDEN İNSANLARA GEÇEN HASTALIKLAR
![]() |
Köpeklerin önemli hastalıkları olan staupe (gençlik hastalığı), Hepatitis (sarılık), Leptospirosis (kan paraziti), Kuduz gibi hastalıklara karşı periyodik aşılar zamanında ve sürekli olarak yaptırılmalı, hem köpeğimizin hem de bizim sağlığımız tehdit altında bırakılmamalıdır .
Her avcı köpeğinde ortaya çıkan ishal, kusma, kafa sallama, kıç üstü sürünme, ateş, öksürük, aksırık, kötü ağız kokusu, sürekli kaşınma gibi belirtileri tanımalı ve bunların sağlık işareti olmadığını bilmelidir. Köpeklerle teması olan insanların, kendilerini ve köpeklerini zoonoz denilen ve hem hayvanda hem de insanlarda görülen hastalıklara karşı korumaları, bunun için de neleri bilmeleri gerektiği hususunda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Asıl olan tüm hijiyenik ve koruyucu tedbirlerin zamanında alınmasıdır. Gerekli tedbirlerin zamanında alınması halinde korkacak bir durum söz konusu değildir .
Tüm bakteriler, viruslar, mantarlar, protozoalar, iç parazitler vasıtası ile hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar zoonoz olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca insanlardan hayvanlara geçen ve antropozoonoz olarak tanımlanan bazı hastalıklar da mevcuttur. Yani bu etmen hem insanlar hem de hayvanlar için hastalık yapıcıdır .
Şimdi sırasıyla önemli zoonozları tanımaya çalışalım :
1 – Kuduz : Pek çok hayvan türünün maruz bulunduğu (atmaca, şahin, gibi
kuşlar da dahil) ve hayvanlarla birlikte insanları da tehdit eden en
önemli ölümcül hastalıklardan biridir. Hayvanlardan insanlara, hasta
hayvanın salyasının, ısırılmak veya derideki yaralara teması suretiyle
bulaşır. Şüpheli durumlarda hiç tereddütsüz aşı yaptırılmalıdır .
Hasta hayvanlarda durgunluk, salya akıntısı, bakışlarında bulanıklık ve
gözlerde içe dönük bir bakış vardır. Bu gün için köpeklerde görülen
kuduz olayları, daha çok sakin seyreden, şiddetli belirti göstermeyen
tarzdadır. Ancak bunun laboratuarlardaki teşhisi daha kolaylaşmıştır .
Şiddetli seyreden kuduzda üç safha ayırt edilmektedir .
a – Ön safha veya melankoli safhası : Hayvanda durgunluk, huzursuzluk, değişken tavırlar, bazen ev halkına karşı aşırı tezahürat, bazen dostça olmayan tavır, artan havlama ve ısırma arzusu ve kaçma çabası .
b – Exzitasyon safhası: Yukarıdaki belirtilerin daha belirgin hale gelmesi, yeme arzusunun azalması, hazmı mümkün olmayan şeylerin kemirilmesi ve sinirli bir şekilde ısırılması, salya akıntısı, kısık ses, halusinasyon, kaçma gayreti, çok uzun mesafelerde aynı tempo ile koşma ve bu esnada sessizce diğer köpeklere saldırıp ısırma .
c – Depresif veya paralitik safha: Bu safhada ilk kez saldırganlık ve huzursuzluk belirtileri görülür, ancak kısa süre sonra yerini yorgunluğa, bitkinliğe bırakır ve nihayet kafadan başlayan ve daha sonra bütün vücudu saran felç hali. Öncelikle alt çenede felç ile gözlerde şaşılık, yeme ve yutmanın kesilmesi, sonunda tüm vücutta ve bacaklarda felç ve ölüm .
Kuduzdan korunmaları için köpeklerde kullanılan iki çeşit aşı geliştirilmiştir. Bunlardan biri yavru henüz 7 haftalık iken uygulanmakta ve bir yıl boyunca korumakta, diğeri ise 3 aylık hayvanlara uygulanmakta ve 2 – 3 yıl boyunca korumaktadır .
2 – Leptospiroz : Kan parazitlerinin sebebiyet verdiği ve köpeklerden
insanlara geçen ve beşeri tıbbın pek çok çeşidi ile uğraştığı bir
hastalıklar manzumesidir .
Hastalığın bulaşmasında en önemli etken, tüm fare türleridir. Hastalık
belirtileri ise hem köpeklerde hem de insanlarda farklı yoğunluklarda da
olsa aynıdır. Bazı enfeksiyonlarda rutubet ve rutubetli yerler, durgun
sular, bataklıklar çok önemli rol oynar. Hastalığın bulaşması direkt
ısırılma suretiyle olabileceği gibi, yukarda belirtilen yerlerde
hayvanlarla birlikte bulunulduğunda, temasla veya hastanın idrarına
bulaşmış yiyeceklerle veya hasta hayvanın idrarının derideki yara vs. ye
teması ile olabilmektedir.
Çok değil daha 25 yıl öncesine kadar hastaların % 90 dan fazlası ölmekte iken bugün zamanında yapılan müdahale ile hastalar kurtulabilmektedir .
Hastalığın iki seyir şekli vardır. Birincisi daha çok genç köpeklerde görülür. Hastalarda geçici ateş, bitkinlik, iştahsızlık, ayrıca safra renkli kusmuk, kir renginde gaita ve yeşil renkte idrarla karakterize olur. Bunun dışında mukoza ve deride gittikçe artan sarılık göze çarpar. Hastalar süratle zayıflar, 8 – 15 gün içinde ölür .
İkinci şekilde de, birincisine benzer belirtiler görülür. Aniden ateş 41 C dereceye çıkar, ancak kısa sürede normale iner. Hasta düşkün, bitik ve iştahsızdır . İnatla birbirini takip eden ve bazen de kanlı olan kusma görülür. 3 – 5 Gün içinde ağız içi ve diş etlerinde ülserler şekillenir. Dil mavi bir renk alır. Ağız fena kokar , ayrıca kanda üre artar, hastalar süratle zayıflar koma haline girerler ve ölürler. Her iki seyir şeklinin aynı anda görüldüğü olaylar da vardır .
Köpeklere yapılan gençlik hastalığı aşıları leptospiroza karşı da koruyucudur. Köpeklerin aşılatılmasına özel önem veril-meli, ayrıca sebze meyve gibi gıdalar çiğ olarak tüketilirken mutlaka iyice yıkanmalı, köpekler ile temasta ise hijiyenik önlemlere riayet edilmelidir.
3 – Toxoplazmoz: Toxoplazmalar (buradaki toxoplazma gondii), hayvanlardan insanlara geçebilen orak şeklindeki protozoalardır (kan paraziti ). Hastalık belirtisi ağır veya hafif olabilir. Canlı ne kadar genç ise tüm sonuçlarıyla birlikte toxoplazmoz tehlikesi o kadar fazladır. İnsanlar için ortaya çıkan en büyük tehlike , yeni doğan bebekler ve küçük çocuklarda zeka geriliğidir. Toxoplazmoz dünyanın en yaygın bulaşıcı hastalığıdır. Bu para-ziti taşımayan kuş veya memeli hayvan neredeyse yok gibidir. Ancak hastalık belirtisi başka bir enfeksiyonla birlikte ortaya çıkar.
Parazit insanlara daha çok, çiğ tüketilen domuz ve koyun etlerinden ve kedi dışkısı ile bulaşır. Kedi beslenirken özel hijyen tedbirleri alınmalıdır. Tedavi için geliştirilmiş ilaçlar mevcuttur.
4 – Tüberküloz: Spesifik ilaçlarla kökü kazınma yolunda olan tüberküloz için burada dikkati çekecek en önemli olay hastalığın, köpeklere, insanlardan bulaşmasıdır. O nedenle köpeğimizde tüberküloz görüldüğü zaman dikkat !!! Aile fertlerinde veya köpekle teması olan diğer fertlerde tüberküloz vardır. Korkulacak bir şey yok. Çok ileri aşamada değil ise köpeklerin de tedavisi mümkündür .
5 – Lesmanyoz ( Leismaniosa canis ) : Köpeklerde deri ve iç organlarda seyreden bulaşıcı bir hastalıktır. Deri şeklinin etmeni olan L. Tropika insanlarda “şark çıbanı“ denilen hastalığın da etmenidir . Deride seyreden burun, kulak ve göz kapakları etrafı ile kulak içi ve ayaklarda önce kabarcıklar şeklinde başlayan ve sonra yara şekline dönüşen gelişmeler görülür. Bulaşma Phlebotomus türünden küçük sarı renkli tatarcıklarla olur. Önce hastalığı taşıyan tatarcıklarla mücadele edilmeli ve veteriner hekimin tavsiyeleri uygulanmalıdır .
6 – Uyuz : Köpeklerde ve insanlarda yuvarlak tür bir uyuz böceği tarafından meydana getirilen ve şiddetli kaşıntıya neden olan bir hastalıktır. Hastalık etmeni köpekte Sarkoptes canis, insanda ise Acarus scabiei adı verilen uyuz böceğidir. Köpek uyuzu insana, insan uyuzu da köpeğe bulaşabilir. Ancak yaygınlaşması, arız olduğu asıl canlıda yani köpeğinki köpekte, insanınki insanda olur. Uyuz böceğinin ömrü 18 gündür. Köpekten insana geçen uyuz herhangi bir müdahale yapılmasa bile en çok 18 günde yok olur. Şayet insanın özellikle kol bölgesinde akşamları artan kaşıntılar başlarsa uyuz bulaşmış demektir. Uygun ilaçlarla 2 – 3 kez yıkama yapıldığında geçer.
7 – Tenya (Echinococcus): En çok korkulan tenya türü olan ekinokokların ara konakçıları sığır, koyun, keçi, at, domuz ve insandır. Kistler genellikle karaciğer ve akciğerde, nadiren de diğer organlarda oluşurlar. Kasaplık hayvanların kesim artıkları uluorta bırakılmamalı ve köpeklerin bunlara ulaşması engellenmelidir. Özellikle köpeklerle çok ilgilenenlerin hijiyenik tedbirlere önem vermeleri, ellerini sürekli temiz tutmaları gerekmektedir. Aksi halde bulaşma olabilir ve tekrarlayabilir. İnsanlarda kist oluşumu nadir olmakla beraber kırsal kesimde zaman zaman görülebilmektedir.
Dışkı ile beraber tenya (şerit) parçaları görülürse bu ekinokok değildir. Ancak dışkıda pirinç tanesi benzeri oluşumlar varsa bunlar ekinokoktur. Bu durumda çok dikkatli olunmalıdır. (Ellerin temizliğine dikkat!) Bu gün için 30 dakika içerisinde barsakta bulunan tüm tenyaları öldüren ilaçlar vardır. O nedenle korkmaya gerek yoktur , ancak hijiyenik tedbirlere titizlikle uyulmalıdır. Zira çevremizde değişik yerlerde tenya yumurtaları bulunuyor olabilir.
8 – Barsak kurdu (Toxocara canis) : Son yıllarda köpeklere geçtiği görülen bu parazitin insanlara da geçtiği ve bulaşmanın, barsak kurdu yumurtalarının ağız yolu ile alınmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Alınan yumurtalardan insan barsağında kurtçuklar oluşmakta, buradan vücudun diğer kısımlarına geçerek kapsül teşekkül ettirmektedir. Köpeklerin iç ve dış parazitlere karşı periyodik olarak ilaçlanması, sorunu büyük ölçüde çözecektir.
9 – Mantari hastalıklar ( Saçkıran – Trichopytie ) : İnsan ve hayvanları tehdit eden Trichophyton ve Microsporum türü mantarların oluşturduğu deri hastalığıdır. Genç köpekler daha çok maruz kalırlar. Deride iri, yuvarlak, esmer – sarı renkte ve sürtünmekle dökülen kabuklar meydana gelir. Kabukların altı irinli ve iltihaplıdır. Derilerin kılları zamanla dökülür ve kırmızı, kılsız lekeler vücudu kaplar. Veterinerce yapılan hem dahili hem harici müdahale ile önüne geçilir. Ayrıca yine mantarların sebebiyet verdiği kellik (etmeni Achorion veya Sabouraudites türü mantarlardır.) ile sporotrichose adıyla bilinen, insan ve hayvanlarda lenf damarlarında seyreden bulaşıcı hastalıklar da tanınmaktadır. Takip edilecek en iyi yol, köpeğimizde görülen vücut yapısındaki ve davranış biçimlerindeki dikkat çekici değişikliklerde vakit geçirilmeden bir veteri-nere müracaat etmektir .
İnsan sağlığını düşünürken köpekleriminizin sağlıklı ve bakımlı olmaları gereğini gözden uzak tutmamalı, periyodik olarak göz, kulak ve tırnak bakımını ihmal etmemeli, köpeklerimizi en az haftada bir kez uygun fırça ve tarak ile te-mizlemeliyiz. Temizlik denince köpeklerin sık sık banyo yaptırılması anlaşılmamalıdır. Çünkü temizlikte kullanılan sabun, şampuan ve benzeri malzemeler köpeklerde deri kurumalarına bunun sonucu olarak da derinin çatlayarak enfeksiyonlara açık hale gelmesine sebeb olur. Çamaşırda ve bulaşıkta kullanılan temizlik maddeleri, köpek temizliğinde kesinlikle kullanılmamalıdar.
SON SÖZ :
Her avcının arzusu, yetenekleri mükemmel
ve bu yeteneklerini en yararlı bir şekilde kullanacak şekilde eğitilmiş,
avda keyif veren, kusursuz bir köpeğe sahip olmaktır. Ancak
bilinmektedir ki “Her nimet, bir külfet karşılığıdır.” Doğal içgüdüleri
olan ve bu iç güdülerini kendi yaşamını sürdürmede kullanmak üzere
programlanmış bulunan bir canlıyı , onun değil, bizim istediklerimizi
yapacak şekilde eğitmek ve yönlendirmek, onu ve kendimizi sürekli
kontrol altında bulundurup sağlıklı tutabilmek elbette ki kolay
değildir. Bunu yapabilmek için gerekli sabrı gösteren ve gerekli teri
akıtanlar, avlaklarda güzel örnekler oluşturacaktır. Bilinçli
avcılarımıza rastgele.
Mehmet Emin Bora
1 Yorum (lar)
Test
Yorum Yap